12 Nisan 2020 Pazar

CORONA GÜNLERİ VE BİLİNMEYEN BİR YOLCULUK


Uzun zamandır blog alanımda bir yazı yazmamıştım. Farklı günlerden geçiyoruz. Faith Popcorn,Murat Şahin, Ufuk Tarhan ve nice fütüristi yıllardır takip ediyorum ve İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde öğrencilerime gelecekte neler olabileceğini, trendleri hep  anlatıyordum. En ilgimi çeken trend de FAİTH POPCORN'un COCOONING ,Türkçesi ile KOZALAŞMA isimli trendiydi. Faith Popcorn 1981 yılında gıda, savaş,terör,salgın hastalıklar ve birçok konuda güvenlik konusunun en önemli sorun olacağını ve insanların daha fazla evde vakit geçireceğini söylüyordu. Anlatırken hazırlıksız olarak bir anda yakalandık. Şu anda tam da Faith Popcorn'un söylediği gibi kozalaşıyoruz. Yıllardır kredi borçlarını ödediğimiz, ama belki 48 saat bile zaman geçirmediğimiz evlerimize hapsolduk. Neredeyse 1 aydır evdeyim. Önce isyan ettim. Sonra komplo teorilerini okudum. Gece yarılarına kadar whatsapp gruplarında takıldım. Sonra gerçeği kabul edip, evi sevmeye ve zamanı iyi değerlendirmeye çalışmaya başladım. Tabii ki bir bir iptal etmek zorunda kaldığım seyahatlerimi ve üzüntümü de anlatmıyorum. Yıllardır düşlediğim ve yapmak istediğim yolculuklar....Kitap okumaya, film seyretmeye ve yıllardır apart otelde kalan  bir müşteri gibi çok az zaman harcadığım mutfakta yemek,börek ve çörek yaparak döktürmeye başladım. Annemle her gün saat 12:00'de telefonda sohbet ederek 6000 adım yürümek de ayrı bir aktivite olarak hayatımda yer aldı. İstanbul'un benden hayli uzak bir semtinde 1 aydır evde tıkılı bir hayat süren ve bizim kuşağa göre yine de hayli sabırlı olan annem ve babamı arada görüntülü arayıp, moral vermek de benim gibi karamsarlığı ağır basan bir kişiye hayli zor geldi başlangıçta. Kendi evlerinde yaşayan kızlarımıza her ne kadar bana kızsalar da uyarıcı yazılar gönderip,elimden geldiğince nasihat etmeye çalışıyorum. Ama tabii ki Y kuşağı bizden daha iyi biliyor... Her akşam sektirmeden 19:00 haberlerini izliyor, dehşet içinde ölenlerin sayısını görünce müthiş bir kedere boğuluyorum. Akşam 21:00 civarı balkona çıkıp, sağlık personelini ve doktorları alkışlama ritüelini de unutmuyorum.  Öğretim üyesi olduğum İstanbul Ticaret Üniversitesi 2 hafta içinde on line eğitim konusunda biz hocaları eğitti ve 2 haftadır haftada 12 saat ders veriyorum. Tabii alışmak kolay olmadı. İnteraktif, öğrencileri ile canlı canlı ders yapan bir hocaya biraz bu durum ters tabii ki. Tabii hayal de kurmuyorum değil. Bir belgesel ve uzun metraj film çalışmamız vardı. Çalışmalarımız devam ediyor. Eşim Orhan Tekeoğlu ile uzun ve geleceğe yönelik sohbetler ediyoruz. Arada bir  alışverişe gidiyor, ihtiyaçlarımızı karşılıyorum. Döner dönmez temizlik stresine giriyor. 2 gün düzgün uyku uyuyamıyorum. Her kurye geldiğinde, alışveriş torbaları geldiğinde huysuzlanıyor,dünyanın en mutsuz insanı oluveriyorum.Her şeyi silmek istiyorum. Hele bu akşam Habertürk'de Virginia Üniversitesi'nden Psikiyatrist Prof. Dr.Vamık Volkan'ı problemin çok ciddi olduğunu dinledikten sonra bence artık hayal etme lüksümüz de kalmadı ve bugüne ciddiyetle odaklanmak gerektiğini iyice anladım. Virüs bittikten sonra toplumun ve bireylerin geçireceği sosyolojik ve psikolojik dönüşümü doğrusu çok merak ediyorum. Devletin kurmayı düşündüğü TOPLUM BİLİMLERİ KURULUNU çok doğru buluyorum.Bu yazıyı tarihe not düşmek için yazıyorum. Yazmaya da devam edeceğim. Herkese sağlıklı,huzurlu günler diliyorum.

17 Ekim 2015 Cumartesi



17.10.2015, Cumartesi günü,saat 14:00'de İKİ LİMON SATSAM DAHA İYİ isimli kitaplarımı Marmara Üniversitesi'nden Prof.Dr.Mehmet Tığlı, Beykent Üniversitesi'nden Yrd.Doç.Dr. Şirin Tufan, Shaya'dan Finans Müdürü Onur Tümbek, seramik sanatçısı Ahu Güngör, aktör Tevfik Erman Kutlu, Yeşilköy Lions üyesi Aynur Tümbek ve Marmara Üniversitesi Yüksek Lisans öğrencilerinin  katıldığı ve Acıbadem'de bulunan Akasya Alışveriş Merkezi'ndeki D&R ve Godiva'da gerçekleşen imza gününde imzaladım. 

6 Ekim 2015 Salı

DENEYİMLERİMİ ANLATAN "İKİ LİMON SATSAM DAHA İYİ" İSİMLİ KİTABIM PİYASAYA ÇIKTI




KİTABIMA YAPILAN YORUMLAR:



"Nurdan; savaşçı kadınlardan... Çalışkan, üretken, meraklı, yaratıcı, yapıcı, değer bilen, teşekkür etmeyi bilen ve de bu kitapta bu yaşa kadar iş hayatında öğrendiklerini gençler ve bizlerle paylaşacak kadar samimi, cesur, gerçekçi ve yol gösterici... Böyle sahici kadın rol modellerine ne kadar çok ihtiyacımız var. Helal olsun arkadaşım, yolun açık olsun, savaşa devam."
-Leyla Alaton-

Nurdan'ı 1990'lı yıllarda Alay Köşkü'nün restorasyonu için Egebank ile bir sözleşme yaparken tanıdım. Bu sürece kendisi önayak oldu. Banka yönetimini ikna etti. Azimli, çalışkan bir profesyoneldi. Oğlak burcundan olmamız bizi daha da yakınlaştırdı. Nurdan her zaman projeleri ve çalışmaları ile takdirimi topladı. Kendisine başarılarının devamını diliyorum. Onu daha iyi tanımak için bu kitap iyi bir fırsat.
-Çiğdem Simavi-

Aslında Avusturya Lisesi'nde rüşvetle erkek tarafına geçmenin yolları vardı... Ama Nurdan'ın geçemediği iyi oldu, sınıf arkadaşı Leyla'nın "içine dönük, fazla aktif ve sosyal olmayan sakin kız" diye tarif ettiği Nurdan kabuğunu öyle bir kırdı ki, müthiş networking ustası bir kariyer kadını çıktı...
-Ayşe Karasu-

Türkiye 2000'li yılların başında yatırım yapmak için önemli bir pazardı. Metro Cash&Carry, Praktiker, Real, Mediamarkt ve Satürn markaları ile yayılmaya devam etti. Nurdan Tümbek, Metro Group Türkiye Temsilcisi olarak Metro için yaptığı iletişim ve lobi çalışmaları ile Metro Group'un pozitif imajına çok ciddi bir katkı sağladı.
-Dr. Hans Joachim Körber-

Nurdan Tümbek'i çalıştığı şirketlerde başarıları ve çalışkanlığı ile iz bırakan bir şahsiyet olarak tanıdım ve takdir ettim. Yaşamında ve iş hayatında kazandığı tecrübeleri kitabında kendisine has müşahedeleriyle sunması içdünyasındaki zenginliğin bir ifadesidir. Yeni keşfettiği yazarlık vasfını da aynı başarılarla devam ettirmesini temenni ederim.
-Dr. Arnold Hornfeld-
(Tanıtım Bülteninden)















http://www.gazetevatan.com/iki-limon-satsam-daha-iyi-raflarda--860768-bizim-kahve/

http://www.milliyet.com.tr/iki-limon-satsam-daha-iyi-raflarda-istanbul-yerelhaber-954233/

16 Eylül 2014 Salı

Bağımsız Film Yapımcılığı Üzerine...

BAĞIMSIZ FİLM YAPIMCILIĞI ÜZERİNE..


Türkiye'de film yapmak oldukça zor bir iş. Özel sektörde farklı iş kollarında çalışmış bir kişi olarak en çok zorlandığım alanın sinema olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Son 3 yıldır sinema alanında düzenlenen atölyeler, kurslar, içerik değiştirmiş festival organizasyonları, Beykent gibi bazı üniversitelerde sinema dalında kaliteli mastır ve doktora programları, uluslararası festivallerde sağlanan başarılar ve başarının arkasındaki çalışmayı öğrenebilme olanağı, internet kanalıyla bilgiye de daha rahat ulaşılabilmesi kafamızdaki soruların yanıtlanmasını sağlayabiliyor.

2010 yılında İFAKAT Belgeselini ve 2013 yılında ÖYLE SEVDİM Kİ SENİ isimli uzun metrajlı filmi yaptıktan sonra sektörü ve sorunları daha da iyi anladım. Karşılaştığım sorunları madde madde sizlerle paylaşıyorum:

Dünya çapında senarist sayısı çok az.
Yaratıcılık her alanda zayıf.
Güvenilirlik çok az. Notere tasdik de ettirseniz senaryonuzdan esinlenilip, siz film yapıncaya kadar parayı bulan hemen filmi yapıveriyor.
Kültür Bakanlığı dışında film yapımcısına finansman sağlayacak bir vakıf, kuruluş yok. Festivallerde ödül olarak verilen paranın da borç kapatmaya yaradığı kanaatindeyim.
İş adamı filme değil, resme,heykele para yatırıyor. Tabii Cem Yılmaz,Yılmaz Erdoğan,Şahan Gökbakar iseniz o zaman sponsor desteği var.
Yurt dışındaki fonlara resmi yoldan ne kadar müracaat ederseniz edin, eğer tanıdığınız biri yoksa işiniz zor. Dünya çapında bir senaryonuz varsa kabul edilebilirsiniz. İşte Seyap, son 1 yıldır Zeynep Atakan başkanlığında dünya festivallerinin direktörlerini ayağımıza getiriyor ve kendimizi tanıtabiliyoruz.
Ulusal ve uluslararası film festival jürileri aşağı yukarı hep aynı kişilerden oluşuyor ve sübjektif kararlar söz konusu olabiliyor. Tabii burada Berlin, Cannes farklı kategoride. Tartışmıyoruz bile.
Eğer sosyal değilseniz, içki içmeyi sevmiyorsanız, hele gürültülü müzikte parti ortamlarını hiç sevmiyorsanız festivallerde farklı ülkelerden sinema sektöründen insanlarla tanışmanız mümkün değil.
Yabancı dil yoksa işiniz daha da zor.
Kıskançlık sektörde had safhada. Yeni yapımcı hele kadın yapımcı hiç istenmiyor. Ön yargıyı her aşamada hissediyorsunuz. Sadece erkekler değil, kadınlar da diğer kadınlara ön yargılı.
Dağıtımcılar tekel. Eğer tanıdığınız yoksa işiniz zor. Filmini bir sinemada oynatamamış nice yapımcı,yönetmen var.
Dağıtımcıların ve sinema salonu sahiplerinin film yapma işine girmesi işi daha da zorlaştırdı. Kendi ortak oldukları filmleri en çok seyirci çekebilecek tarihlerde vizyona sokuyorlar.
Dağıtımcıda çalışan bir yönetici filminizden hoşlanmadı ise vizyona girebilmeniz mümkün değil.
Uluslararası festivallere aslında film yapımcılığına danışmanlık kurumsal düzeyde değil. Yapımlab bu anlamda bayağı yol katetti.
Başarılı olan film yönetmenlerinin workshop, söyleşi ve benzeri etkinlikleri az. İçlerine kapalı bir hayat yaşıyorlar. Genç nesil faydalanamıyor.


Sanırım yeterince sizi aydınlattım. Bir bildiri için çalışıyorum. Bitince burada sizlerle paylaşacağım.