5 Şubat 2012 Pazar

Mutluluk Artık Bilimin Araştırma Konusu Oldu…

Nurdan TÜMBEK TEKEOĞLU / PERAKENDE
Harvard Business Review’in bu ayki sayısı çok ilgimi çekti, zira kapak konusu mutluluk ve mutlu çalışanların, şirket karını nasıl arttırdığı ile ilgili. Şu sıralar gazetelerde ve dergilerde hep mutlu olmak için 12 neden, mutsuz olmanın 20 sebebi türünden bir sürü makale okuyoruz. Mutluluğun bilimsel olarak nasıl değerlendirildiğine ve ölçümlendiğine dair bulguları okuyabilmek için dergiyi hemen kaptım ve sizinle makalelerden bazı alıntıları paylaşmaya karar verdim.
Harvard’da psikoloji üzerine ders veren Prof. Dr. Daniel Gilbert’e göre mutluluk hepimizce malum zengin olmak, aşık olmak, güzel bir ev sahibi olmak, başarılı olmak gibi belli başlı nedenlere değil, her gün hoşumuza giden nar gibi kızarmış bir patates kızartması atıştırmak, sevdiğimiz bir iş arkadaşımızla öğle molasında yarım saat keyifli bir sohbet, yürürken ayağımızda bizi sıkmayan rahat ayakkabılar olması gibi onlarca ufak ve sevindirici durumun biraraya gelmesi ile ortaya çıkıyor.
Mutluluk artık resmen ölçümleniyor
Matthew Killingsworth akıllı telefonlara yüklediği özel bir web uygulaması ile 83 ülkede 15 bin kişiye belirli aralıklarla keyif ve mutluluk durumlarını çok kötüden çok iyiye kadar giden bir ölçekte belirtmesini istemiş. O anda ne yaptıkları, nasıl bir ortamda ve çevrede bulundukları, sosyal hayatları, uyku durumu ve verimlilik seviyeleri de sorulan sorular arasında. 2009′dan beri milyonlarca bilgiyi toplayan Killingsworth, dünyanın en büyük mutluluk verisi altyapısına sahip olduğunu düşünüyor.
Çalışanların yüzde 50′sinin aklı işte değil
Bu verilerden çalışanların yüzde 50′sinin aklının bambaşka dünyalarda gezindiği ve işine konsantre olamadığı ortaya çıkıyor. Böyle işyerlerinde de verimlilik doğal olarak düşüyor. Araştırma, çalışanların mutluluk durumlarının bir çalışma gününün çeşitli dilimlerinde değişebileceğini ve büyük farklılıklar gösterebileceğini ortaya çıkarmış. Yüksek bir maaş ve statüyle çalışmak gibi durumlar çalışanın mutlu olup, daha verimli çalışmasını sağlayamayabiliyor. Bir departmanda çalışanların birbirleriyle olan etkileşimi, üzerinde çalışılan projeler, onların çalışmaya verdikleri katkı hissiyatı gibi dinamik değişkenler mutluluk seviyelerinin sürekli değişken olmasının en büyük nedenleri. Özetleyecek olursak, vücut ve aklın aynı yerde olması verimlilik için şart.
Mutluluk için en önemli etkenler
Araştırmalar göstermiş ki, bir insanın mutlu olması için en önemli etken dostlarının, arkadaşlarının olması ve tabii ki güçlü ve birbirine bağlı aile bireylerinin varlığı. Diğer bir etken de küçük, sıradan şeylerle mutlu olabilme yeteneği. Diğer bir etken, başımıza gelen her türlü travma ve üzücü olaydan bir şeyler öğrenebilmiş olarak çıkmak ve bunları zengin deneyim olarak değerlendirerek, mutlu olmak. Zira en üzücü olayların etkisinin bile üç aydan fazla sürmediği ispatlanmış. Yaralarını sarıp, hemen yola devam etme esnekliğine sahip insanlar. Tabii ki mutlu çalışan insanlara sahip olmak için liderlerin, yöneticilerin çalışanlarına zor, fakat ulaşılabilen hedefler sunması azami derecede önemli.

AVM ve Sinema Vazgeçilmez İkili

Nurdan TÜMBEK TEKEOĞLU / PERAKENDE
Geçenlerde Bengü Bilik’in davetiyle AYD’nin düzenlediği 3′üncü Algı Konferansı’na katıldık. Paco Underhill her zamanki gibi çarpıcı saptamalarda bulundu. Krizde çiftlerin bütçeyi kontrol etme adına birlikte alışverişe çıkması, kadınların daha fazla vakit geçirdiği alışveriş merkezlerinde tuvaletlerin temiz olmaması, erkeklerin her gün iş kaybetme korkusu ile yaşaması, kadınların iyi kazanan ve hanede karar verici konuma geçmeleri aslında hep bildiğimiz, fakat bir uzman dile getirdiği zaman şaşırdığımız gerçekler.
Aslında AVM’ler işi olan, işsiz, parası olan, olmayan herkesi rengarenk vitrinleri, sıcacık atmosferi, sinemaları, restoranları, kafeleri, oyun alanları ile kendine çeken çekim merkezleri. Birbirinin aynı olan alışveriş merkezlerinin tasarım uzmanları ile artık farklılaştırılması zamanı geldi de geçiyor bile. Paco Underhill de bunu özellikle vurguluyor. AVM’lerin benim için özel bir anlamı var.1988 senesinde açılan Galleria’nın pazarlama ekibinde çalışıyordum. Türkiye’nin ilk alışveriş merkeziydi ve açılışta kilometrelerce kuyruk vardı. Tüm maaşımı zevkle burada harcıyordum. Galleria’da gezerken ne dert ne tasa kalıyordu. Sanırım ilk Pizza Hut, ilk bowling salonu, ilk çok katlı mağaza olan Printemps ve daha birçok ilk burada karşımıza çıkıyordu.
AVM’lerin en çekici yanı sinemaları. İstiklal caddesindeki harika sinemaların yerini dolduramasa da konforlu koltukları, sıcak atmosferi ile bazen kaçış mekanlarımız. Geçenlerde TÜRSAK Başkanı Engin Yiğitgil ile bir sohbet esnasında Türkiye’de seyirci sayısının 3.5 milyon civarında olduğunu, Yunanistan, Almanya ve Fransa’da ise 20 katı olduğunu öğrendik. Daha gidecek çok yolumuz var. Rotaryenlerin gazeteciler günü için geçen hafta düzenlediği ve Ali Saydam’ın yönettiği panelde nüfusun sadece yüzde 11′inin üniversite mezunu olduğunu öğrendim. Ben yüzde 20 civarında zannediyordum. Sinemaya gitmek, film seyretmek biraz da eğitim, kültür işi. Eğitim seviyemizi yukarıya çektikçe sinemaya da ilgi artacaktır diye düşünüyorum. Aslında dünyayı, çeşitli ülkeleri, farklı kültürleri tanımak için buralara gitmeniz gerekmiyor. Sinema en aklınıza gelmeyecek ülkeleri, kültürlerini, yaşam biçimlerini, sorunlarını, sevinçlerini, üzüntülerini, toplumsal çalkantılarını ayağınıza kadar getiriyor. Sadece 10 TL ödeyip, bir film seyredebilir ve inanılmaz bir şekilde zenginleşmiş olarak çıkabilirsiniz.
Dileğimiz, farklılaşmış AVM’lerin ve sinema sayısının artması.